Bu hafta namaza gafil olan Müslümanlara özellikle gençlere, kendisini namaza muhatap sayan herkese şu soruları sorarak seslenmek istiyorum. Bir Müslüman genç olarak, namaza bakışınızı ve namazla ilişkinizi hiç sorguladınız mı? Namazları dosdoğru, devamlı ve huşu içinde yani bilinçli olarak kılabiliyor musunuz? Yoksa namazlarınızı savsaklayıp ihmal ediyor ya da “adet yerini bulsun” diye sadece üzerinize bir borç olduğu için mi kılıyorsunuz? “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar kıldıkları namazlardan habersizdirler.” (Maun 107/4-5) ayeti okuduğunuz da irkilerek “acaba kıldığım namazlardan ha-berdar mıyım?” yoksa ben de rabbimin yazıklar olsun! Dediği kimselerden miyim? Diye kendi kendinizi sorguladınız mı hiç? Niçin namaz kıldığınızın, namazda neler söylediğinizin, Allah’a hangi konularda söz verdiğinizin farkında mısınız? Namazda kıyamın, rükünün, teşehhüde oturmanın ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Kıldığınız namazdan manevi tat alabiliyor musunuz? Meşhur bir hoca efendiye sormuşlar; Hocam, içki içen, kumar oynayan, tövbe etmedikçe, cehenneme gider diyorsun da, neden namaz kılan, oruç tutan cennete gider demiyorsun? Hoca şu cevabı verir: Eğer, içki içenin, kumarcının aldığı zevk ve heyecanı, namaz kılan ve oruç tutanda alsa, vallahi o da cennete gider, demiştir. Namazda Allah’ın adını zikredip, ayetlerini okurken kalpleriniz titreyip, tüyleriniz ürperiyor mu? Ara sıra da olsa gözleriniz yaşarabiliyor mu? Namazlarınız, sizi çirkin ve kötü davranışlardan alıkoyabiliyor mu?
Bu can sıkıcı, fakat bir o kadar da can alıcı sorular listesini daha da uzatmak mümkün. Ama asıl mesele, Rabbimizle kulluk ilişkimizin en önemli göstergesi olan
namazlarımızı yeniden gözden geçirebilmektedir. Peki, bizler iman edenler olarak, namazlarımızı kendimizden başlamak suretiyle yargıladığımızda, şöyle bir manzara ile karşılaşmaz mıyız? Maalesef! Bugün Müslümanların önemli bir bölümü, namaz bilincinden yoksun bulundukları için ya namazları terk etmekte ya da ara sıra kılmakta ya da savsaklamaktadır. Kitaplarda namazın terkine dair mazeret bulamazsınız.
Ben otuz yıllık meslek hayatımda sadece iki kişinin namaz kılmayabileceğine rastladım. Kim onlar?
1-Aklı olmayanlar.
2- Canı olmayanlar.
Hocam, aklı olmayan delidir, canı olmayan ölüdür. Evet bende onu söylüyorum. Ölü ve deliden başkasına mazeret bulamadım. Maalesef namazların büyük bir kısmı da şekilsel ve geleneksel bir alışkanlık üzere kılınıyor. İlk önce kimin huzurunda olduğun unutulmayacak. Ne anlama geldiği bilinmeden dil alışkanlığıyla tekrar edilen kelimeler, dua ve sureler; niçin yapıldığı düşünülmeden yerine getirilen bedensel hareketler, manevi bir haz duyulmadan her gün aynen tekrarlanan rutin bir işlem, namaz mıdır spor mudur acaba?
NAMAZLARINI KILAN KARDEŞLERİM AMAN DİKKAT EDELİM.
Nafileleri kaçırmayalım derken terk edilen farzlar, kıraat kurallarını tam yerine getireyim derken perdelenen mana, şekle önem vereyim derken kaybolan derinlik…
Ne kalbi huzur ve huşu, ne ruhi dinginlik ve sükûn, ne uhrevi duygu ve düşünce ve ne de manevi bir lezzet. Sıkıcı, bıktırıcı, hiçbir çekiciliği ve canlılığı olmayan ‘yatıp kalkma’ türünden ‘zorunlu’ bir ibadet adeta. Kısacası, sakin ola ki namazlarımız; bir yük, bir angarya, zoraki bir görev, bazen de ‘ayıp olmasın’ diye yerine getirilen bir gösteri gibi olmasın.
İşte böyle bir namaz, mümin kişiliğin ve de toplumun inşasında etkin olmamakta; onları canlı, dinamik, aktif, erdemli kişilikler ve dengeli, uyumlu, güçlü bir toplum haline getirmeye yetmemektedir. Kuran ve sünnetin öngördüğü namaz, mümini günde beş kez manen yenileyen bir devrim olması gerekirken; Maalesef günümüz Müslümanlarının içi boşalmış namazları böyle bir değişime yol açmaktadır. Haydi namaza… Ama adet gibi değil, ibadet gibi, şuurla kılınacak namaza…