İlçemizden bu yıl Hacca giden 100’e yakın Hacımız, dönmeye başladı.
Haccın ifa edildiği Mekke ve civarı, anlatılmakla bitirilemeyen apayrı bir dünyadır. Hem farz olan hac ibadetini yerine getirdiler, hem de manevi dünyalarında tarif edilemeyecek büyük bir mutluluk yaşadılar. Allah cc. cümlesinin haccını makbul ve mebrur eylesin. Yüce Rabbimiz, dualarından bizleri de müstefid, cümlemize de bu yolculuğu nasip eylesin inşallah.
Giderlerken selam gönderdiğimiz başta peygamberimiz olmak üzere, ve aleyküm selam karşılığını alabilmek umuduyla, Medineye uzanmak istiyorum. Haccın farzlarından olmayan, sadece bir ziyaret yeri olan Medine, hacılarımız için, Mekke’ye kıyasla bir elmanın diğer yarısı gibidir. Evet, Medine’yi şerefli kılan, nura boğan, kainatın efendisi ve kainatı aydınlatan kandil olarak son elçim diye gönderdiği peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa (SAV) efendimizdir.
Allah (CC) onu övdü, sevdi, beni seviyorsanız ona uyun dedi.
Onu her müslüman çok sever hatta sağ duyulu gayrimüslümler bile ona hürmet edip saygı duyuyorlar.
Almanya’nın kurucu Bismark, peygamberimizin hayatını inceledikten sonra “essiz insanlığın karşısında hürmetle eğilirim Ya Muhammed” demeye mecbur kalmıştır. Ama bizim milletimizde bu sevgi çok daha başkadır. Allah dedikten sonra hemen ikinci sırada peygamberimiz yer alır. Bu tabelalar da, dillerde ve kalplerde hep böyledir.
Biz peygamberimiz tarafından İstanbul’un fethi müjdelenirken “ onu fetheden komutan ne güzel komutan onu fetheden asker ne güzel askerdir” dediği büyük ecdadın torunlarıyız.
Ecdadtan birkaç örnekle taçlandıralım. Yavuz Selim Han Mısır seferinde, çölde ilerlerken bir ara atından iniyor askerde hemen onu takip ediyor Yavuz gözleri yaşlı yaya yola devam ediyor. Asker yorulmuş kırılacak, nazı geçenler padişaha; “devletlim ne olur atınıza binseniz de askerde size uysa” Yavuz şöyle der “ siz görmüyormusunuz Hz peygamber sahabilerinin ortasında önümüzde yaya olarak gidiyorlar, biz nasıl ata bine biliriz” Bu günü insanının rüyasında bile göremeyeceği peygambere yakınlık işte bu.
Mekke’nin valisi Fahrettin Paşa, her gece sabaha karşı bembeyaz kefen gibi elbisesini giyerek Mescid-i Nebeviye’ye girer kapıyı kapatır. Göz yaşlarıyla camiyi siler süpürür, sabah ezanı ile buyurun ey cemaat diyerek kapıyı açarmış. İşte peygamber sevgisi.
Cennet mekan Sultan Abdülhamit Han, hacılar trenle daha ferah gitsinler diye İstanbul’dan Arabistan’a tren yayları döşetirken, Medine’ye yaklaşan ustalara haber göndermiş;” peygamberimizin yattığı Medine’nin içindeki rayların üzerine KEÇE döşeyin, tren fazla gürültü çıkarıp ta peygamberimiz rahatsız olmasın” demiş. İşte peygambere saygı ve hürmet.
Evet binlerce örneğini sıralayabileceğimiz büyük Osmanlı’ya, Allah (CC) 400 küsür sene onu mübarek yerleri idare etme şerefini bahşetmiştir.
Memleketimizden gidenlerle selam göndeririz. Biliriz ki Hz peygamber yanına gideni görür duyar ve aleyküm selam diye cevap veriyor. Mehmet Akif öyle diyor
“Ölü niyetiyle huzuruma gelenler, çarpılsın ya resul Allah” zaten Kuran-ı Kerim öyle haykırıyor: “Allah yolunda ölenlere ölü demeyin onlar diridirler, fakat siz anlayamazsınız.” (Bakara 154)
Bizim anlayabildiğimiz, o mekânların ve şerefli peygamberin kelimelerle izah edilemeyeceğidir.
Bizim milletimiz, onun adını duyunca salâvat getirerek aşkla çırpınan kalbini tutar. Onun adını çocuklarına isim olarak koyduğu gibi, askerine dahi Mehmetçik (Muhammedcik) diye onun adını takmakla şeref duymaktadır.
Selam onu seven ve yolunda gidenlere.
Ve aleyküm selam hacılarımızın ondan getirdiği selama.
Kollarını açmış ümmetini bekleyen peygamberimize,nihayetsiz selatü selam olsun.