30 yılını cami hizmetinde geçiren emekli bir din görevlisi olarak, meslektaşlarımın, 1-7 ekim arası camiler ve din görevlileri haftasını can-ı gönülden kutluyorum. "Damdan düşen anlar" deyimiyle özdeşleşen şekliyle, meslektaşlarımın acısıyla tatlısıyla geçen bu ulvi görevdeki, durumlarını en iyi ben anlarım diyerek dile getirmek istiyorum.
Aslında özel günler, özel haftalar, ithal adetlerdir diyerek sıcak bakmam ama, konunun, kişilerin, gündeme daha çok gelmesi, dertlerin konuşulması, kamuoyunun dikkatinin çekilmesi vs. hususlardan dolayı da faydalı olabileceği umudunu da taşıyorum.
Camiler; Beytullah (Allah´ın evi) olan kabe-i muazzamanın birer şubesidir.
Camiler; Dua ve ibadetlerin Allah a topluca arz edildiği, kalplerin temizlendiği, müminlerin kaynaştığı, Allahın huzuruna varılan huzur mekanlarıdır.
Camiler; 7 den 70´e herkesin bilmediklerini öğrendikleri, tecrübelerini arttırdıkları, nefislerini terbiye ettikleri, sevgi, saygı, hikmet kaynakları ve halk mektepleridir.
Camiler; Maddi ve manevi bütün sıkıntıları aştığımız, hadiste ifadesini bulan şekliyle "sudaki balık gibi" rahat ettiğimiz manevi sığınaklarımızdır.
Camiler; Bütün müminlerin ortak malıdır. Amiri, memuru, işçisi, patronu büyüğü, küçüğü kaynaştıran, bir mesafede olduklarını hatırlatan mübarek mekanlardır.
Camiler; Sadece taş ve toprak yığını değildirler. Sadece içi dışı güzelleştirilen süs yığını değildirler. Camilerin süsü cemaattir.
Camilerin (mabetlerin) tarihi, Hz Adem´in Kabey-i inşası ile başlar. Peygamberimiz (sav) ise, cami ile mü´minleri etle tırnak gibi ayrılamaz vaziyette görerek, nerede bir Müslüman topluluğu varsa, oraya bir cami yapılmasını istemiş, hatta kendiside sırtında taş taşıyarak örnek olmuştur
Ecdadımız Osmanlı tarafından, asırlara meydan okuyan kuvvetli ve şaheser olarak inşa edilen camiler, vatanın, Müslümanların tapu senetleridir. Evet, camiler, insanları Allah a çağıran iman sembolüdür. Cami minareleri, Allah´ın birliğini, o beldenin ta uzaktan görüldüğü zaman bile Müslüman olduğunu bildiren ve haykıran şahadet parmağıdır.
Camiler; Mü´minlerin iz bıraktığı, diz bıraktığı, yüz bıraktığı yerlerdir.
Müslümanların öldükten sonraki uğrak yerleri değil, sağ iken uğrayıp feyz alacakları dünyanın en kıymetli en mübarek mekânlarıdır.
Korona vesilesiyle, yukarıda saydığım hususlar her ne kadar mecburen ihmal ediliyor olsa da, kıyamete kadar camiler bu hüviyetini koruyacaklardır. Beytullahın birer şubesi olarak yüce Allah’ın koruması altındadırlar.
Din görevlileri ise "Allah´ın evinde Allah´ın konuklarını ağırlayan görevlilerdir." bu asla unutulmamalıdır. Aslında her Müslüman, dinini öğrenmek, öğretmek ve yaymakla görevlidir.
İmam ve müezzin sıfatıyla görev yapan meslektaşlarımız, devlet memurluğu sıfatının yanında görülmeyen, belki insanlar tarafından da, tam olarak takdir edilemeyen birçok görevleri vardır.
Bir köydeki imam veya mahalle camii görevlileri o mahalle halkının tümünün mesuliyetini hissederler, idealist din görevlileri: Hasta olanlara şifa, dertli olanlara deva, iyi günlerde sevinçlerine ortak, kötü günlerde onlara teselli kaynağı, dini öğrenmede herkesin muallimi, kötü yollarda olanlara uzanan kurtarıcı ve şefkatli bir kol olma, idealiyle görev yapmaktadırlar. Bütün bunlar 8 saatlik memur mesaisine sığmayacağı için, din görevliliğinde mesai mefhumu yoktur.
Öz ifadeyle imam sadece camiye gelenlerin imamı değildir.
Bu hafta münasebetiyle alışılmış bazı şeyleri değiştirelim istiyorum.
Camiler, sadece namaz kılınan yerler (namazgâh) değildir. İmamlarımız da sadece namaz kıldırma memuru değildir.
Avrupa’ya din görevlisi olarak gideceğimiz son gün, Dış İlişkiler Daire Başkanımız şu içerikle nasihat etmişti; Görev yapacağımız camileri öncelikle külliye haline getirin. Çocuklar, gençler, bayanlar, yaşlılar herkes için ayrı ayrı yerler inşa edin Çocuk ve gençlere zamanlarını hoşça geçirecekleri harama kaçmayan oyun salonları (langırt, tenis, bilardo masaları vs.) futbol, voleybol oynanabilir yerler, özellikle bilgisayar odaları, Tv seyretme odaları, yaşlı cemaat için ayrı bir lokal, çay ocakları tahsis edin. Bayanlara camii bünyesinde özel yer ayırın. Mutfak ve oturma salonlarıyla bir araya gelebilecekleri, sohbet ve toplantı yapabilecekleri yerler tahsis edin. Çocuklar için kız ve erkek ayrı iki sınıf yapın ve normal okuldan farksız son model donatın. Çağdaş bir eğitim öğretim verin.
Ve şu sözünü hiç unutmuyorum; Camiye gelen çocuklara sahip çıkın. Mesela, çocukları teneffüste caminin içinde bile top koştururken görseniz, eğer onları döverek veya korkutarak camiden kaçırırsanız iki elim yakanızda olsun demişti, (hocamız elbette camiyi top sahası yapın demiyordu ama hassasiyeti anlatıyordu.)
Kısaca bir tatil gününü, bütün ev ahalisiyle camiye geldiğinde, cami bünyesinde hepsi hiç usanmadan zamanını geçirebilen, Din görevlisi ise bütün bunların başında, hepsiyle ilgilenen bir önder, bir organizatör olmalıdır. Son olarak din görevlisinin vazifesini söylerken, Hastanedeki hastaya, Hapishanedeki mahkûma, sokaktaki kimsesize, her bir evdeki ihtiyaçlıyla ilgilenmek en büyük vazifesinizdir.
"En son vazifeniz ise mihraba geçip namaz kıldırmaktır "diye bizi uğurlamıştı. Avrupa da bunlar yapıldı. Bütün bunları köylerimizde, mahallerimizde, Türkiyemiz de uygulamak zor mudur dersiniz.
Hafta münasebetiyle, camilerimiz tadilat ve temizlik yönünden tamamen elden geçirilmelidir. Ama mutlaka cemaatin katkısıyla, el emeğiyle, elbirliğiyle olmalıdır. VİRÜS BELASINDAN KURTULARAK, EN KISA ZAMANDA SERBESTCE CAMİLERİMİZLE KUCAKLAŞABİLME TEMENNİLERİMLE…
HAFTAMIZIN KUTLU VE FAYDALI OLMASINI DİLİYORUM…