30 Ağustos 1922 yılında büyük taarruzun zaferle sonuçlanması, ülkemizde zafer bayramı olarak kutlana gelmiştir.
Bütün bu zaferleri gerçekleştiren, yine günümüzde terör belasıyla mücadele ederken şehit düşen ve gazi olan vatan evlatlarımıza karşı, çok büyük minnet borcumuz vardır.
Bu vesile ile şehit ve gazilik nedir kısaca ondan bahsetmek istiyorum.
Din için, vatan için millet, devlet için bayrak için kısaca mukaddesat ve ortak değerlerimiz için can feda eden kişiler şehittir…Gazilerde hak uğrunda yaralanan, sıhhatini kaybeden, unutulmayacak izler bırakan, gönüllerde taht kuran yüce kahramanlardır.
Şehit; Allah yolunda canını feda eden Müslüman… Hak için hayatını heba eden mümin… Allah’ın rızasına eren, o rıza uğrunda ölen, elbisesi çıkarılmadan, yıkanılmadan gömülen gerçek diriler… Nitekim Mevla’mız buyuruyor ki : “Allah yolunda ölenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Fakat siz iyice anlamazsınız.”
Evet, şehitler diridirler… O yüzden ölüler gibi yıkanmazlar. Yıkanmak ölünün cesedinin temizlemek demektir. Onlarsa zaten temizdirler. Yaşarken giydikleri elbiselerini, ölürken de giyerler. Zira onlar öldükten sonrada yaşarlar. Şehitler diridirler… Çünkü dostlarının günlük hayatında yaşarlar. Şehitler ölülerin en güzelleri, mahşere gelenlerin en yüceleridir. Şehitler al kanlarıyla hasredilecek bedenlerinden saçılan misk ü amber ıtırları, cennet ehlinin imrenmesine ve gıptasına vesile olacaktır. Efendimiz bir hadis-i şerifinde : “Cennete giren hiç kimse yer yüzünde çok şeyleri de olsa, tekrar dünyaya dönmek istemez. Fakat şehitler müstesna. Onlar tekrar dünyaya döndürülüp, on defa öldürülmelerini isterler. Zira, şehadetin yüceliğini görmüşlerdir” buyurmuşlardır. Bakınız, bu gerçek Akif’in dilinde nasıl billurlaşıyor:
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna, Ya Rab ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker !
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
Milletimiz, ”gazilik ve şehitlik “ rütbelerine o kadar aşina, o kadar meftundur ki , onlarsız bu milleti, bu milletin hayatını , bu milletin tarihini düşünmek mümkün değildir.
Savaşlarda Mehmetçiğin “Allah- Allah “sedasında, ölümü “vuslat” gibi gösteren kara sevdasına, buram buram kokladığı cennet rayihasından hep şehitlik arzusu vardır. Bu arzudan mahrum olan milletlerin mahkûm olmaktan başka çareleri yoktur. Bu arzudan yoksun olan milletlerin tarih rüzgârı önünde er geç yok olmaları mukadderdir. Şehit kanıyla ıslanan topraklar çiğnenmemeye, şehit kanıyla çizilen sınırlar silinememeye, şehit kanıyla kurtarılan vatanlar işgal ve istilaya maruz olmamaya müstahaktır. Şühedanın kanı, ebet-müddet imparatorlukların kuruluşunun, istiklal ve hürriyetinin kazanılmasının, millet ve devlet olmanın yegâne sırrıdır, müessir ilacıdır, temel şartıdır, şaşmaz garantisidir. Şehitler, bulundukları toprakların senetleridirler. Şairlerin sultanı ne güzel terennüm eylemiş:
Bastığın yerleri “ toprak” diyerek geçme, tanı!
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Öyle ya… Edirne den Kars ‘a kadar bir karış toprak gösterilmez ki, şehit kanıyla sırılsıklam olmamış olsun. Hiçbir hane yok ki, oradan bir şehit çıkmamış olsun. Üzerinde yaşadığımız bu topraklara “cennet vatan” denmesi, sinesinde uyuyan ölümsüz dirilerdendir. Bu toprakların desen desen nakışı, gönüllerdeki nokta nokta aşkı, buram buram kokusu, çiçek çiçek dokusu, bir benzeri olmayan tadı, müstesna özelliği herhalde oluk oluk dökülen kanların, sebil edilen canların, bedelidir, ücretidir. Nasıl kokmasın bu toprak… Neden mukaddes ve mükerrem olmasın bu vatan… Niçin gözler onun üstünde olmasın… Niye duygular onun için tir tir titremesin… Öyle diyor şair:
Enbiya yurdu bu toprak; şüheda burcu bu yer,
Bir yıkık türbesinin üstüne Mevla titrer!
Öyle meşbu-u şehadet ki bu öksüz toprak;
Fışkıran otları bir sıksa adam, kan çıkacak.
Bizlere gerçekten cennet bir vatan bırakan gazi ve şehit ecdadımıza minnet borçlu olduğumuzu, bu borcumuzu, onlara layık nesiller yetiştirerek ancak ve belki ödeyebileceğimizi zannediyorum. Şu dakikada bile ,ülkemizdeki huzuru bozmak isteyen terör örgütüne, iç ve dış düşmanlarımıza karşı kahramanca mücadele eden, askerlerimize, emniyet mensuplarımıza, devlet adamlarımıza, kolaylıklar, başarılar, yüce Allah’tan muvaffakiyetler diliyorum.. Gazilerimize sıhhatli uzun ömürler diliyorum. Şehitlerimize ise, rahmet dileyerek, büyük şairin şu beytiyle seslenmek istiyorum:
Ey şehit oğlu şehit; isteme benden makber,
Sana avucunu açmış duruyor Peygamber.
HOŞCA KALIN