Son günlerde yaşanan olaylar sonra sosyal medyada öyle inanılmaz yazılara denk geldim ki insan aklının uçsuz bucaklığı haklıyı haksız, haksızı bile haklı çıkaracak cinsten diyebilirim.
Ve gördüm ki hiç kimse olaylara tarafsızlık çerçevesinden değil siyasi düşüncesinden bakıyor.
Benim yazacağım 3- 5 cümle belki insanların düşüncelerini veya bakış açılarını değiştirmeyecektir Fuzuli’nin de dediği gibi “Sussam gönül râzı değil, söylesem kâr eylemez”
İnsanların Anayasa’da verilmiş hakları vardır bunlardan bir tanesi de hangi düşünce, din, siyaset veya ırka mensup olsa da eylem yapma ve eyleme katılma hakkı.
Ülkemizde eylem denilince bazı çevrelerce akla gelen ilk şey polis taşlamak, ortalığı yakıp yıkmak gibi düşünceler, Haksız da değiller hani, çoğu eylemlerde aşırılıklar veya yapılan eylemleri suiistimale çevirmek isteyen guruplar mutlaka çıkmaktadır.
Tabi bunlar tek taraflı olaylar da değildirler aslında, her eylemlerde haklarını kullanamayan iki grubun karşı karşıya gelmesiyle sonuçlanan nedenler, birisi 32 saat aç susuz, soğuk sıcak demeden bekletilen ve bunun neticesinde hayatından vazgeçmiş, sabırsızlıkları ve dinlenme istekleri ayyuka çıkmış ekmek parasını kazanmaya çalışan polislerimiz. Bir diğeri ise anayasada yeri bulunan ve tepkilerini ortaya koymak isteyen insanların yapılan engellemelere, özgürlüklerinin kısıtlanmasına, yer yer aşırı olmak üzere şiddet uygulanmasına rağmen meydanlarda olanlar.
Taraflar ne olursa olsun haksızlığı yapan, haksızlığa uğrayan iki gruptur eylemlerde konu olan, biri polisler biri eylemciler… Herkes aynı kişi için ayağa kalkmıştır çoğu zaman biri emir kulu, diğeri özgür iradesini kullananlar. Ve kargaşa bir kişiyi protesto etmek ve yine bir kişinin emriyle protestonun durdurulması arasındaki savaştır her zaman. Sonuç 1+1=1’dir.
Klavye delikanlılığının hüküm sürdüğü sosyal medyada azcık gerçek delikanlı olalım hepimiz, hangi din veya ırka mensup olursa olsun insanın yaşam hakkını almak, sevdiklerinden koparmak dünyanın hiçbir yerinde hak değildir. Ne Müslümanlığa sığar ölünün arkasından konuşmak nede Türk adet ve törelerine uyar haksızlık karşısında susmak, kargaşa ortamından nemalananlara inat birlik olalım önce. Bir kesim 14 yaşında bir çocuk öldü diye ayaklanıyor, bir diğer kesim polisler şehit oldu onlar için neden bir şey yapılmıyor, evet doğru, önce sen olmak üzere, siz biz hepimiz, yazmak yerine şehitler için neden ayağa kalkmıyoruz. Haklıyı haksızı ayırmak yerine, haklarınızı aramak, ülkeyi güzelleştirmek, insanları kardeşliğe birliğe itmek yerine, basmakalıp koruma içgüdüsüyle eleştiriler yapıyoruz.
Yazılacak çok şey var aslında ama sayfalar yetmez, suç hepimizin, hikayede anlatıldığı gibi hepimiz Müslüman’ız Elhamdülillah ama hepimiz kendimize müslümanız, bir değiliz, birlikte değiliz, birbirimiz için değil menfaatimiz, insanımız için değil kişiler için yaşayıp gidiyoruz. Uyanalım ey dostlar hepimiz aynı gemideyiz..
MÜSLÜMAN’A HARAM” ÇEŞMESİ
Vaktiyle Bursa’ da bir müslüman, eski adı “Yahudilik Yolağzı”, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş: “Her kula helâl, Müslüman’a haram!..”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye...
Gitmişler kadıya şikâyete, adam yakalanıp yaka-paça huzûra getirilmiş. “Bu nasıl fitnedir, dîni İslâm, ahâlisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla!.. Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?..” diye çıkışmışlar adama.
Adam: - “Müsaade buyurun, sebebi vardır, lâkin isbat ister, delil şarttır…” dedikçe kadı kızmış: - “Ne delili, ne isbatı?.. Sen fitne çıkardın, Müslüman ahâlinin huzûrunu kaçırdın, katlin vâciptir!” demiş.
Demiş ama, bir yandan da merak edermiş: - “Nedir gerekçen?..” diye sormuş.
Adam: - “Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış. Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş...Padişah da sinirlenmiş ama, diğer yandan o da meraklanırmış:
- “De bakalım ne diyeceksen. Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?..”
Adam, başı önünde konuşur: - “Delilim vardır, lâkin isbat ister.”
- “Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?..”
- “O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultânım…”
- “Eeee?!..”
- “Sultânım, herhangi bir havradan (sinagog) rastgele bir hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun. Bakın neler olacak…”
Dediği yapılmış adamın. Bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Mûsevîler, “ne oluyor, bu ne zulüm?.. Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masûmdur, gerekirse kefâlet ödeyelim...” Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş… Bir hafta dolunca, adam: - “Sultânım, artık bırakmak zamanıdır” demiş.
Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer Sultan’a teşekkürler, hediyeler…
Az zaman geçmiş ki, adam: - “Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz içinyaptırınız Sultânım” demiş.
Aynı şekilde bir papaz derdest edilip yaka-paça alınmış Pazar âyininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutlulukk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar... Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine...
Sultan: - “Bitti mi?..” demiş adama.
- “Sultânım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.
- “Şimde nedir isteğin?..”
- “Efendim, pâyitahtımız Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimad edilen âlimini alınız minberinden…”
Adamın dediğini yapmışlar, Ulucâmi imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler...
Ve ne olmuş bilin bakalım?..
Bir Allah’ın kulu çıkıp da, “ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?.. Hiç olmazsa va’zı bitene kadar bekleseydiniz”, gibi tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış...
Geçmiş bir hafta, “nerde imam” diye gelen-giden yok!.. Aptal ve câhil bir imam tâyin edilmiş yerine, ne konuştuğunu kendi kulağı duymayan tam yobaz cinsinden biri… Halk hâlinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için:
- “Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”
- “Kimbilir ne halt etti de tevkif edildi!..”
- “Vah vaah!.. Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
- “Sorma, sorma...”
Padişah, kadı ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri. Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
- “Eee, ne olacak şimdi?..
Adam:
- “Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.”
“Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş. Adam başı önünde konuşmuş:
- “Ey büyük Sultânım, siz irade buyurunuz lûtfen, böyle Müslümanlar’a su helâl edilir mi?..”
Sultan acı acı tebessüm etmiş: - “Hava bile haram, hava bile!..” demiş...