Yüksük, İğne ve Makas: Bir zamanlar Havza'da Kadın TerzilerHasan Cemaleddin GürpınarTerzi Mahruse Yarım asırdan fazla terzilik yapan Mahruse Ercan, yaklaşık bir asır önce Havza'nın Hurdaz Köyü'nde 1926 yılında dünyaya gelir.Mahsure'nin dedesi Ali 1800'lü yılların ikinci yarısında Kafkasya'dan göç dalgasıyla gelen Çerkez-Abaza bir aileye mensuptur. Mahsure'nin babası Kemalettin köyün bakkalıdır. Köyde işler bozulunca aile ilçeye taşınır.Kısa bir süre sonra Kemalettin hayatını kaybeder. Sati, Mahruse, Dursun, Ferhan ve Sevim babasız; anneleri eşsiz kalır.O sıralar Mahruse 14-15 yaşlarındadır. Halası Fevziye (Çiper) Amasya'da evlidir. Mahruse ve kardeşi Ferhan meslek öğrenmek için halalarının yanına giderler. Mahruse'ye terzilik, Ferhan'a ise kuaförlük düşer. Bir yıllık eğitimden sonra Havza'ya meslek sahibi olarak dönerler. Mahruse 'nin Amasya'daki dikiş öğretmeni Hikmet Yapar Hanım'dır. Mahruse Ercan o yılları şöyle anlatıyor:"Terziliği öğrenip Havza'ya dönünce on beşimi bitirmiştim. Annem çarşıya yakın kerpiçten küçük bir ev yaptırdıydı. Kursu orda verdim. Çok talebe yetiştirdim. Sabahtan 15, öğleyin 15 talebem vardı. Kurs bir seneydi, talebeler paralarını aylık öderdi. Haftada beş gün ders verirdim. Maliyede çalışan köylümüz Ali Yaşar beni vergiye yazdırdı, vergimi de ödedim.”[1]90 Yıllık HafızaMahruse’nin ilk öğrencilerinden hayatta olanlar yaklaşık 80 yaşlarındalar. Kim mi bu öğrenciler? Güngör Saatoğlu, Türkan Keskin, Yüksel Saatoğlu, Yıldız Altınbaş, Lütfüye Ercan, Gülşen Baş, Nermin Yetkin, Semiha Altınbaş, Mürvet, Melek, Necibe...İlk öğrencilerinden biri de, bu satırların yazarının annesi Güngör Saatoğlu (Gürpınar) [1937]. Hatırladıklarından bazıları şunlar:“İlk başladığımız gün makası elimize verdi. Kalıpla yapardık. Bütün köy gelinliklerini bizler diktik. Metre metre kumaşlar gelirdi. İş hiç bitmezdi. Nişanlıklıkların, gelinliklerin pullarını tek tek biz dikerdik. İlkokuldan sonra gidilecek tek yer dikişti. Sadece dikişi değil, oturup kalkmayı, lüzumsuz konuşmamayı, disiplini de öğretti. Hal ve hareketleriyle örnek oldu bize. Onun sayesinde bir çok insan karnını doyurdu.”[2]Konfeksiyonun olmadığı dönemde, dikiş kursunda neler öğretiliyordu? İç çamaşırı, bebek/çocuk giysileri, çizgili pijama, gecelik, sabahlık, etek, buluz, entari, gömlek, pantolon, tül, perde vb. Yani Mahruse Hoca'nın tedrisatından geçenler, eğer evlerinde dikiş makineleri varsa, neredeyse küçük bir atölye kurabiliyorlardı.Kurslara Havza'nın yakın köylerinden gelen öğrenciler olduğu gibi, diğer ilçelerden de ev kiralayıp gelenler olurmuş. Ladik'in Gürcü köylerinden gelen kızlar için aileleri ev kiralarmış.Ceviz Sandıktaki AlbümGörüşmelerimiz sırasında Terzi Mahruse’nin evindeki ceviz sandıkta özenle saklanan üç çeyrek asırlık fotoğraf albümünü hatırlatıcı olarak kullandım. Fotoğraflara bakarak bana o günlerin kumaşlarını ve modasını anlattı:“Kuşkonmaz en ağır kumaştı. Kabartmadan çiçek desenleri vardı kumaşın üstünde. Basma, patiska gibi hafif kumaşlar gelmezdi bana. Altı parça kiloş bol etek ve belden kesik bluz modaydı. Kız istemeye akşam yemeğinden sonra gidilir, söz kesilirse ertesi gün nişan olurdu. O gece sabahlara kadar çalışıp nişan elbiselerini yetiştirirdik. Çok kızın gelinliğini de ben diktim. Halkın dikişi ile [müşteri kumaşları demek istiyor] talebeler yetiştirdim.”[3]Amasya'da kuaförlük öğrenen küçük kardeş Ferhan aynı evde gelin başı yapar. O yıllarda Amerikan filmlerinde olduğu gibi kıvır kıvır saçlar (ondüla) modadır. Saçların kıvır kıvır olması için metal ruloların (safoj) ısınması gerekir. Havza Motorhanesi elektriği öğleyin bir saat verir. Tabii, ondüla saç yaptıracak kadınlar o saati kaygı ve heyecanla beklermiş.En küçük kardeş Sevim de, enişteleri Dr. Servet Atila'dan "iğne yapmayı" öğrenerek aile ekonomisine katkıda bulunur. Biri iki buçuk yaşında (Kemalettin), diğeri altı aylık iken (Saliha) dul kalan kardeşlerinin karısı Melek ise bu üretken evin diğer işlerini yapar.Yaşları 75 ile 90 arasında değişen ve evlenmeyen üç kız kardeş, iğnenin ucuyla okuttukları Kemalettin’i subay, Saliha'nın doktor olmasından çok mutlular. Yardımcıları Nana ile birlikte huzurlu bir şekilde hâlâ aynı evde yaşıyorlar.Enstitülü Terzi: Nahide GürpınarAslında iki erkek kardeşin (Hilmi Gürpınar, doğum: 1877; Cemal Gürpınar, doğum: 1902) torunlarıydık. Ama ablam gibi ben de ona Nahide Hala derdim. Aramızda neredeyse 40 yaş fark vardı. Benim çocukluk/gençlik yıllarım, onun yetişkinlik/yaşlılık yıllarına denk düşmüştü.Bir zamanlar terzilik yaptığını, biçki-dikiş kursu açtığını, onu kaybettikten sonra (Nisan 2016) öğrendim ve bazı bilgilere, belgelere ulaştım.1927 yılında Havza'da doğan Nahide Gürpınar, ilkokulu bitirdikten sonra eğitimine Samsun'da devam eder. Samsun'da Şehir Kulübü’nün yakınlarında dört kardeşin (Nahide, Nahit, Memet, Turgut) ve amca çocukları Talip'in eğitimi için ev tutulur. Yanlarında anneleri Ayşe Hanım vardır. Teyzesinin kızı aynı zamanda kardeşi Turgut'un karısı olan Sevim Gürpınar (1938) o günleri şöyle anlatır:“Nahide Abla 23 Nisan İlkokulu’nun [Samsun] yanında orta-lise bir arada olan kız enstitüsünü bitirdi. Şimdinin kız meslek lisesi. Ankara'da yüksek öğretime devam hakkı kazandı. Ekonomik sıkıntılardan dolayı gidemedi, Havza'ya döndü. Babası Adil Efendi çiftçi olduğu için işler çok ağırdı, her işi o yapardı. O sıralar babam Mecidiye'de kunduracıydı. Hem annemi hem babamı kaybettik. Havza'ya teyzemle eniştemin evine geldik. Dört çocuk daha eklendi eve. Oldu bir evde sekiz çocuk. Eniştemin işleri bozulunca Nahide abla iki katlı ahşap evin üst katına biçki dikiş yurdu açtı. Marangoza kocaman, uzun bir masa yaptırdı, derslere başladı.”[4]1950 yılında öğretmen Nahide Gürpınar'ın MEB'e bağlı olarak açtığı "Özenir Biçki-Dikiş Yurdu" öğrencilerinden 1932 Havza doğumlu Neriman Çörekçi (Uyaroğlu)'nin o günlerle ilgili söyledikleri ise şunlar:"Yokluk yıllarıydı. Durumumuz iyi değildi. Babam ölmüştü. Nahide Abla ile aynı mahalledeydik. Dikiş kursu açacağını, benden para almayacağını, bir arkadaşımı da alıp gelmemi söyledi. Tokurların gelini Nimet'le gittim kursa yazılmaya. Kurs arkadaşlarım Ömer Ali'nin kızları Neziha ve Mebuse Mutlu, Şöför Hamdi'nin kızı Nihal Öz, Nütük Hala'nın kızı Bedriye Ataman, Cemal Hoca'nın kızı Müzeyyen Gürpınar'dı. Kursta dikiş, çiçek yapımı, yağlı boya, beyaz işi (aplika) ve nakış (kasnakla hesap işi) öğrendik. En zoru kasnaklı hesap işiydi. Kumaşın tellerini tek tek sayıp kasnaktaki kumaşa nakış işlerdik. Aplika da beyaz hasanın üstüne renkli çiçek desenleri işlenirdi.”[5]Neriman, talebelikten terziliğe geçişini ise şöyle anlatıyor:"Bir senede mezun olduk. Evi dikiş dikerek geçindirdim. Komşumuz Çonlar'a çok iş yaptım. Hayrünnisa Abla ağır işler yaptırırdı.[6] Karyola takımları, dört takım hesap işi [12 kişilik yemek takımı-nakış] bana kendi dikiş makinesini ödünç vermişti. Sonra Ahmet Yetkin'den Singer dikiş makinesi aldı 350 liraya. Ben ona dikişle ödedim. 1951 senesinden, 1964’e, ilk çocuğum Yavuz olana kadar, dışarıya nişanlıklar, gelinlikler diktim. Evlendikten sonra ev halkını giydirdim. Nahide Abla’mın hakkını ödeyemem. Patron çıkarmayı, her şeyi bize o öğretti."[7]Enstitülü Terzi Nahide, Merzifon'da Şişük Teyzesinin evinde, biçki-dikiş kursu açarak orada da öğrenci yetiştirir bir kaç yıl boyunca...Pikocu MethiyeBizim mahallede meşhur bir terzi daha vardı; "Pikocu Methiye" de derlerdi. Kısa boylu ve kilolu olduğu için bu lakabın çizgi roman kahramanı Texas’ın arkadaşı "Çiko"dan geldiğini düşünmek hoşuma giderdi çocukken. Müzeyyen halamın yaşıtı olduğuna göre yaklaşık 1925 doğumlu olmalıydı. Eşinin küçük dükkanının tabelasında "Saatçi Hafız" yazardı. Terzi Methiye'nin (Onat) işitme problemi olduğunu öğrendim. Onun yanında bir yıl çıraklık yapmış olan 1938 Havza doğumlu Yurdusev Tarhan ile görüştüm. 65 yıl önceyi dün gibi hatırladı: "13 yaşında yanında çıraklığa başladım. Biçki-dikiş ve insanlığı öğrendim. Eşim [Necmi Tarhan], kaymakamlıkta tahrirat katibi [yazı işleri müdürü] idi. Dört çocuğumuzu da okuttuk. Biri doktor, biri veteriner, iki kız da öğretmen oldu. Tek maaşla yapamazdık bunları. Son 4-5 yıla kadar dikiş diktim. Terzi Methiye’ye Pikocu denmesinin nedeni ise pike ve örtülerin kenarlarına piko çeken makineyi ilk kullananlardan biri olmasıydı.” [8]Ustaların Ustası: Terzi ZelihaTerzi Yurdusev'in ustası 1925 doğumlu Terzi Methiye idi. Peki Methiye'nin ustası kimdi?Kazıdıkça çıkıyordu... Güngör Gürpınar’a başvurdum; hatırladı, Akif ve Vicdani Bilge'nin amcası manifaturacı Mesut Bilge'nin eşi terzi Zeliha imiş. 1918 doğumlu olan Zeliha, yalnız Terzi Methiye'nin değil, Terzi Mahide’nin (Ergin) ve Terzi Nuriyenin de ustasıymış. Güngör Gürpınar’ın söylediğine göre, Terzi Zeliha, Necibe (“Eycehala”) ve Mevlüde Saatoğlu, Sivrikese köyünden Hatice Sakallı'nın da ustasıymış.İmparatorluk vatandaşı olarak dünyaya gelen Zeliha (1918) terziliği Cumhuriyet’te öğrenmişti. Bu durumda Zeliha'nın cumhuriyetin ilk terzilerinden biri olduğu söylenebilir. Birçok terzi ve öğrenci yetiştirmiş olan Zeliha, mesleğini Havza'da, hamamlara çıkarken caddenin solunda, oldukça bakımlı, iki katlı, ahşap cumbalı binanın üst katında icra etti yıllar boyunca. Manifaturacı eşi Mesut (1910) ise, giriş katındaki dükkanında top top atlas kumaşlar sattı müşterilerine...[9]Böylece kadın terzilerin Havza'da, neredeyse bir asra yakın hikayesine kısa da olsa değindiğimizi düşünüyorum…
Bitirirken
Yazıya konu olan dönemde Havza yaklaşık 5 bin nüfuslu, kara sabanla tarım yapılan bir ilçeydi. Taş Mektep ve İstiklal İlkokulu dışında okul yoktu. Ortaokul 1949-50’lerde açılmıştı. Zaten çoğu aile için kızların ilkokulu bitirmesi yeterliydi. Kız çocukları yemek yapmayı, temizliği, çamaşır yıkamayı, ütüyü, çocuk bakımını evlerinde öğreniyordu. Küçük kasabalarda ev dışında öğrenebilecekleri tek uğraş neredeyse terzilikti. Bu eğitim sayesinde kimileri evlerini küçük üretim atölyelerine dönüştürerek profesyonel terzilik yaptılar, kimileri evlenmeden önce ve sonra ailelerinin giysilerini dikerek, örerek, iğne oyası ve nakış işleyerek ev ekonomilerine önemli katkılarda bulundular.Yavuz Selim Karakışla’nın aktardığına göre, "1870'lerden itibaren Osmanlı İmparatorluğu'na [yani İstanbul’a] gelmeye başlamış olan dikiş makineleri değişim sürecini oldukça hızlandırmakla birlikte, yaygın olarak daha yeni yeni kullanılmaya başlanmıştı.”[10] Dikiş makinelerinin Havza'da kullanılmaya başlaması için yaklaşık 50 yıl geçmesi gerekmiş. Böylece 1920-1930'larda evlerde terzilik öğretilmeye başlandı.Daha önce söz ettiğim gibi, Havza'da resmi olarak açılan iki biçki-dikiş kursundan haberdarız: Biri 1950 yılında öğretmen Nahide Gürpınar tarafından MEB'e bağlı olarak evlerinin ikinci katında açılan ve ilanla da reklamı yapılan "Özenir Biçki Dikiş Yurdu", diğeri elimizde belge olmasa da vergi mükellefi olduğunu bildiğimiz Mahruse Ercan tarafından açılan kurs. Bu kurslara kız öğrenciler yaklaşık 13 yaşında başlayıp (ilkokul bitirme yaşı) bir yıl eğitim alırlar. Sözü edilen tanıtım ilanından kurs ücretinin aylık 10 lira olduğunu ve Dikiş-Nakış-Çamaşır, Çiçek ve Yağlı Boya derslerinin verildiğini anlıyoruz.Kursun bitiminde öğrenci ürünlerinden sergiler açılır, nasıl ölçü alındığı, biçki ve dikişin nasıl gerçekleştirildiği de öğrenciler tarafından izleyenlere bizzat gösterilir. İmparatorluktan Cumhuriyete geçilirken terzilik ve biçki-dikiş kursları ile birlikte, kadın tarımsal üretimle birlikte farklı bir alanda daha üretime başlamış oldu. Parça başı üretim, kadının özgüvenini ve kişiliğini olumlu yönde etkilediği gibi statü göstergesi de oldu. Kadınlar diktiklerinin tahsilatını kendileri yaptıkları için evde kararlar alınırken de etkili oldular. Aynı zamanda bu kurslar kadının sosyalleşmesi, olan bitenden haberdar olmasını sağladığı gibi, aynı zamanda bir rekabet mekanıydı. Rekabetin geldiği noktayı 3. kuşak bir terzi olan Şükufe Özturan’ın kardeşi Ethem Özturan’dan (1939) dinleyelim: “Şükufe ablam Uzel Biçki Dikiş Yurdu’nda iki yıl eğitim aldıktan sonra terziliğe başladı. Samsun’da başa güreşen sosyete terzisi oldu. 1950-1960 yılları arasında Türkiye’de bir safahat dönemi başladı. Eğlence alemleri başladı. Bunlar her ay düzenlenirdi. Her cumartesi Konak Sineması’nda [Samsun] 18.00 matinesi vardı. Kadınlar defileye gitmiş gibi giyinirdi. Ablam sabahlara kadar çalışırdı. Birinin modeli diğerinde olmayacak. Kadınlar birbirinden modelleri saklardı. Her kadın baloda dans yarışmalarında fark yaratacak. Terzi Şuküfe Safiye Hanım’a hazırladığı kıyafeti Bedia Hanım’a göstermez. Bedia Hanım Safiye Hanım’ın o gece baloda ne giydiğini bilmeyecek. Böyle bir hava vardı. Zaten bu ailelerin bir ayağı Samsun’da bir ayağı İstanbul’da idi. Bazılarının bir ayağı Avrupa’da, Amerika’da idi. Kumaşlar ve modeller yurt dışından gelirdi.”[11] “Görünür olma”nın mekanı İstanbul’da Beyoğlu, Samsun’da Mecidiye idi. Havza da ise evlerdi. Ev gezmeleriydi. Hangi kalitede kumaştan elbise diktirdiğin, hangi terziye dikindiğin önemliydi. Karakışla'nın dediği gibi "bana terzini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim" zamanlarıydı… Mart – Mayıs 2016Havza-Atakum
[1] 16 Mart 2016 ve 21 Nisan 2016’da yapılan görüşmelerden.
[2] Mayıs 2016’da yapılan görüşmelerden.
[3] 16 Mart 2016 ve 21 Nisan 2016’da yapılan görüşmelerden.
[4] 11 ve 20 Nisan 2016’ da yapılan görüşmelerden.
[5] 28 Nisan 2016’da yapılan görüşmeden.
[6] Havza’nın en zengin ve saygın ailelerinden birisi olan Çon ailesinin gelini Hayrünnisa Çon’dan söz ediliyor. Ailenin büyüğü ve Hayrünnisa Çon’un da kayınpederi olan Bayram Efendi (Çon) 1. Savaş yıllarında Mustafa Kemal’i Havza’da destekleyen bir toprak zengini. Aynı zamanda un değirmeni sahibi. Terzi Mahruse’nin dediğine göre Bayram Çon’un çocukları da gelinleri de giysilerini İstanbul terzilerinde diktirirlermiş: “Onlar İstanbul’dan giyinirdi. Biz de onların entarilerini, eteklerini kopyalayarak modayı Havza’ya getirirdik…”
[7] 27 Nisan 2016 ‘da yapılan görüşmeden.
[8] 20 Nisan 2011’de yapılan görüşmeden.
[9] “Atlas”, ipekten dokunmuş esvaplık kumaş olup, al, mavi, yeşil, sarı daima düz renklidir, ve üzerinde hiçbir tezyini motif bulunmaz; incesi ve kalını olur… İncelerden orta halli aileler için gelinlik, oğlanlar için sünnetlik entari kesilir. bkz: Koçu, Reşat Ekrem (2015). Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü. İstanbul: Doğan Kitap.
[10] Karakışla, Yavuz Selim (2006, Mart). Teşvik-i Sanayi Biçki Dikiş Dersanesi. Toplumsal Tarih. 147.
[11] 28 Nisan 2016’da yapılan görüşmeden